Çarşamba, Ocak 27, 2010

Hayattaki en güzel seçimimiz Beşiktaşk


Herkesin hayatı seçimleri üzerine kurulmuştur.
Sabah kalkarız kahvaltı seçimi bizi beklemektedir.Poğaça simit çay ne seçersiniz??? Ne seçerseniz seçin hiçbiri siyah zeytinle beyaz peynir kadar tat vermez.Sonra işyerinde takımla gidenler için  takıma renk uydur derdi başlar ne güzeldi tek tip okul formaları ama malesef tüketim dünyası hergün başka birşey giyilecek... Ama hiçbiri beyaz gömlekle siyah kravat kadar yakışmaz..İşte sıkıldığınızca camdan dışarı bakarsınız istersiniz ki bir deniz manzarısı bir boğaz manzarı olsun. Benim için camdan dışarı baktığımda kara toprağa düşen beyaz kar kadar hiçbişey rahatlatmaz.....

Aristo mantılığıyla gidelim
Hayat bir seçimdir
Beşiktaş ise bir hayat
Ozaman hayattaki en güzel seçimimiz Beşiktaştır..

Pazar günü Beşiktaşımızı seçim beklemekte bu öyle bi seçimki kendi hayatımız etkilicek Ya kara kaplı defterleri kapatıp beyaz sayfa açacağız Ya da kara toprağa beyaz kefeninizle bir 3 yıl daha gireceğiz

Perşembe, Ocak 21, 2010

Oy verenin elleri kırılsın



YD/Telegol .


Demirören:Oy kullanılması için bir mali kongrenin ya da bir dönemin geçmesi gerekiyor. Yanlış söylemeyeyim. Oysa tüzük diyor ki; Genel Kurul, yıllık aidatlarını 31 Ekim günü çalışma saatleri bitimine kadar ödemiş ve 2 tam yılını doldurmuş üyelerden oluşur.

Demirören: Beşiktaş’ta yönetici olmak için, üye olduktan sonra süre geçmesi gerekmiyor.Oysa tüzük diyor ki; Yönetim Kurulu Üyesi Adaylığı için Genel Kurul üyesi olmak yeterlidir.

Demirören: Başkanlık için de tahmin ediyorum 2 sene geçmesi gerekiyor. Tam bilmiyorum.Oysa tüzük diyor ki; Başkan adayı olmak için Genel Kurul üyeliğinde 5 yıllık süreyi doldurmuş olmak gereklidir.

Demirören: Beşiktaş Başkanlığı zevk için gelinen bir yer. Burası Beşiktaşlılığımızı tatmin edip, 20 milyonluk camiaya (taraftar sayısı zaman ilerledikçe 10 milyona düştü) hizmet için gelinen bir yer.

Demirören: Beşiktaş’ın gerçek sahibi 22 bin kongre üyesidir.  10 mu, 20 milyon mu olduğu belli olmayan Beşiktaş taraftarı dış kapının mandalı... Parayı veren kongre üyeleri düdüğü çalar. İşe gelince “Beşiktaş’ın gerçek sahibi 22 bin kongre üyesidir”, işe gelince “Beşiktaş halkın takımıdır.” Demirören’in sandığı gibi 22 bin değil, bildiğim kadarıyla 14 bin 400’dür.

Demirören: PAF Takımı ile çıkma kararını evde, hocam dahil, yönetim kuruluyla beraber aldık. Ve biz o kararı uygulayacaktık. Ben bu kararı açıklarken, hocam, yönetim kurulum, menajerim yanımdaydı. Statta bir beyanat değildi o. Maçtan 3 saat sonra...Oysa 4 Kasım 2007’de oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş maçı sonrası dönemin menajeri Sinan Engin, Lig TV kameralarına “Sivasspor maçına PAF Takım’la çıkacağız. Biz Beşiktaş olarak garnitür değiliz, piyon değiliz. Başkanla konuştum. Çok sinirli. ‘Bundan sonra PAF Takım’la çıkalım. Karar verilmiş, lig belli olmuş’ diyor. Sivasspor maçına PAF takımla çıkacağız. Ligden çekileceğiz” demişti. Engin, bu konuşmasından 1-2 dakika sonra yeniden canlı yayında “Başkan ile yeniden konuştum. Kesin kararımızdır. Sivas maçına PAF Takım’la çıkacağız” diyerek son noktayı koymuştu.

Demirören: Bu işe siyaset girdi. Valiler, emniyet müdürleri Beşiktaş kongre üyelerini arayıp, yönlendirmeye çalışıyor. Beşiktaş kulübü, başkanı, Demirören ailesi siyaset üstüdür. Bakan tarafından kongre üyeleri aranıyorsa siyaset girmiştir. Beşiktaş’ın siyasete alet olmasından rahatsızım. Oysa Demirören yönetiminin 2. Başkanı Ertuğrul Kumcuoğlu, MHP MYK üyesi ve Aydın milletvekilidir. Yine MHP’nin gençlik kollarından ve üyelerinden kendi dönemi içinde çok sayıda kişiyi Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne üye yaptırdığı belgelerle sabittir.

Demirören: Transferlerde yüzde 30 hata yaptık. Yüzde 30 hata normaldir. Oysa Demirören’in başkanlığında geçen yaklaşık 6 yılda; teknik direktörler de dahil, gidenler, kiralananlar ve hâlâ takımda olan toplam 67 kişi transfer edildi.Gidenler ve kiralananlar toplam 47 kişi. Kalanlar ise 20. Yani hata oranı Demirören’in dediği gibi yüzde 30 değil, yüzde70...

Demirören: Beşiktaş şu an Galatasaray’da oynayan Ayhan’ı 12 milyon dolara aldı. Beşiktaş İbrahim Toroman’ı, İbrahim Üzülmez’i aldı Antep’ten Celal Başkan zamanında. Beşiktaş’a Nartallo’lar geldi, Baya’lar geldi, Six’ler geldi. Oysa Ayhan 8 milyon dolara alındı. Oysa Demirören’in Beşiktaş’ta oynadığını sandığı Six Galatasaray’da oynadı.

Demirören: Bizim sermayemiz alt yapı. Bizim alt yapıda kafasıyla, kalbiyle, ayağıyla Beşiktaşlı oyuncular yetiştirmemiz lazım.Oysa Demirören’e sormak lazım; 6 yılda kaç kez alt yapı maçı seyretmiştir? Alt yapı konteynırlarda soyunup antrenmana çıkmaktadır, haberi var mıdır?

Demirören: Fulya’da baştan kulübe hibe edilen parayı da (7 veya 10 milyon dolar) kattığımızda paylaşım yüzde 76’ya yüzde 34. Oysa bu oranın toplamı yüzde 110 yapıyor.  Aşçıoğlu İnşaat gelir paylaşımının yüzde 55’e yüzde 45 olduğunu açıkladı 3 hafta önce.

Demirören: Küfür edenin kalitesi bellidir, biz stadımızı yaparak bu kaliteyi yükselteceğiz. Daha seviyeli hale getireceğiz. Oysa Demirören, Wolfsburg maçında Beşiktaş taraftarına, daha önce de MHK Başkanı Oguz Sarvan’a küfür etmişti.


Yetmez mi?

Pazartesi, Ocak 18, 2010

Gerçekleri savunmak ve Necip ile avunmak

Feridun Düzağaç/Radikal
Kongreler öncesinde tribünler üzerinden manipülas-yonun en fazla yapıldığı ve -aslında kimse bunu planlamasa bile- tribünler üzerinden ortalığın en çok karıştığı büyük kulübün Beşiktaş olmasının tek nedeni var; Semt bizim aşk bizimdir çünkü. Bu semt babadan oğla, nesilden nesle geçe geçe başkalaşmış ve büyümüş neredeyse dünyaya yayılmıştır. Serencebey Dergisi’nin bir anketi çok acı bir gerçeğe işaret ediyor. Her 10 Beşiktaşlı babadan sadece 2 tanesi evladını Beşiktaşlı yapabiliyor. Bu utanç beni de bağlıyor aslında. Kendisini şu anda Galatasaraylı zanneden güzel kızım büyüyüp 18’ine gelip filmlerdeki gibi benden bir araba istediğinde içindeki Cim-Bom aşkının kaç beygir gücünde olacağını göreceğiz. Tüm bu olanlar bir gerçeği değiştirmez. Dünyanın en büyük semti ve aşkıdır Beşiktaş, hatta birçok gönül vereni için hayatın anlamı, O’ndan öte ve O’ndan başka bir halt değildir. Altınsay aday olmalı diye hiçimizi yırttıysak bir bildiğimiz vardı. “Beşiktaş bir marka değil bir armadır” diyebilen bu güzel adamın tribünlerin yapısı ile oynandığı ve buna karşı durduğu için zamanında istifa ettiğini, hem de şahane yönetilen, şahane bir kadroyu bırakıp gittiğini, büyük bir nezaketle tüm taraftarlarına cevaben yazdığı ‘Neden yokum’ mektubundan öğrendiler bilmeyenler. Bir yanda kendi tribün profilini kalitesiz diyerek medyaya şikayet eden, tribün abilerini susturan, pankartlarını toplatan, temizlik düşkünü, sevda ve aşk müşkülü görmem, duymam, anlamam, bilmem bir başkan var; “Paracıklarımı almadan gitmem” diyor. Beşiktaş’ın büyüklüğünü kendi ‘Kuçik’ algısıyla rakamlara döküp ‘’6 yılda 4 kupa neyinize yetmez’’ diyor. Güzelliği çok sesliliğinden mevrut güzelim koroyu aklınca susturuyor ve kendi pankartlarını astırıyor. ‘Astır git’ demek geliyor insanın içinden de denmiyor işte. Kendi özgür, hümanist, nüktedan iradeleriyle açtıkları pankartlarla meşhur bir tribünü tam karşıdan izliyor olmak, dayanılır acı olmasa gerek; bu acı Asuman’ın ruhumun derinliklerine şırınga ettiği acıdan da büyük olmalı. Seni sevmeyen bir kadına zorla aşk mektubu okur gibi... Senden korkan bir çocuğa masal anlatır gibi; Zorla, inatla ve hâlâ... ‘Yeter ulan’ der yeterince kabalaşırım ve bu utanç Fe ağbinize yeter, yeter ki alayına gitsin. Dilerim Asuman evlensin bir Kamil ile ve Kripton’a balayına gitsin.***Yılın teknik direktörü ödülüyle taçlanan bir ustanın takımını, kendi sahasında bölünmüş, küstürülmüş seyircisi önünde ve hem de onda bir maliyetiyle toplanan bir takım ile yeniyorsa bir hoca ve gönlünden milli takım geçiyorsa verin gitsin be abicim; helal olsun. Hepimiz Yılmaz Vural’ız gayrı. Nereden baksan trajik bir futbol akşamını tüm BeşiktAŞK’lılar için seyre değer kılan Necip Uysal’ı oynadığı, oynayacağı ve hatta oynatılmayacağı tüm maçlarda ‘maçın adamı’ ilan ediyorum şimdiden, lakin semtimizde adettendir, gençlere hayata dair ayarlar vermek. Uyarmadan geçmemeli Necip’i; “Sen sen olacaksın, ayağını tendonuna göre uzatacaksın. Öyle layla, reyna, Ayla, Ceyda için fazla acele etmeyeceksin. Tivitır da rastlarsam darılır paralarım bak. Feysbuk filan da yok. Feys verdik diye buk’unu çıkarmayacaksın.” Bakışların bize cesaret verdi Necip mevlam senin sonunu nice dramatik örnekte olduğu gibi ‘ne oldum delisi’ olan abilerininkine benzetmez dilerim. Sergen hocanı örnek al(ma) bak, ‘sıkıntı’ olmasın sonra. ‘Deli’ İbo amcandan profesyonelliği ve yapman gerekenleri, başkanından da yapmaman gerekenleri öğreneceksin. Ben seni Arsınıl’lı Çeh Fabregas’a benzettim akıbetiniz de aynı olsun dilerim; buradan fabr-e gazı alıp koş durmadan. İçkiden, tütünden uzak durasın aman sakın; Fabregas da tütün sarar sanki kendi içer gibi...***Ziraat Kupası belli ki kahır olacak bize. Kapitalizmine röveşata yaptığımın global dünyasında, çarşı endüstriyel futbola karşı iken üstelik, kendi payıma bir Beşiktaşlı olarak takımımın almasını en çok istediğim kupadır bakınız bu Ziraat Kupası. Neresinden bakarsanız nostaljik bir ifadedir. Beşiktaşlının nostaljisinde bir değil on bir Necip’ten Kurulu efsaneler ve onlarla gurur duyan başkanlar ve başkanlarıyla gurur duyan tribünler yatar. Avrupa Birliğine doyum sürecinde beli bükülen, açlık sınırında yaşamaya mecbur bırakılan çiftçinin sesi olurdu Beşiktaş tribünleri. Önceki geceki maçta yan sanayi başkanından aldıkları emirle tribünlere sokulmayan, yasaklanan pankartta olduğu gibi ‘Tekel’in de sesi var’ da Tekel işçisinin sesi olmak isteyişi gibi. Yeşilçam’ın, med-yanın, sokakların gerçeğinin Beşiktaşlılığa biçtiği tanım.. Ezilen, hakkı gasp edilen, sesi susturulan, yaşamın kıyısında tutulan, fakir ama gururlu, yenik ama isyankar film kahramanı, sıradan küçük insanlar; “Küçük dünyalarda büyük olur sevdalar ve bir kez sevdanın sarı-sıcak yollarına düşersen, geri dönüş yoktur yeğen.” Lakin her ne kadar kelamını yapsak da bu romantik ve ütopik sayıklanmalarımızın günümüz dünyasında karşılığı olmadığını biliriz. Eskiden acılarımızı, sevinçlerimizi paylaşır çoğaltırdık, şimdi feysbukta vidyolar paylaşır olduk; birbirimizi görmeden hissetmeden. Yasakçı başkanın kalpsiz güvenlikçileri, kurunun yanında yaşı da yakıp, ölümünün yıldönümünde küçük dünyasının bir tanecik sevdası İnönü de anılmasına da engel olmuşlar ruhu şad olası bir Kara Kartal’ın. O pankartı kalbimize yazdık yasaklara inat. Ah yazıyorum, doymuyor içim yazıyorum, avunmuyor kelam. Selam sensiz sabah, sensiz Asuman. Bir seni bir de yıldıran başkanı görünce aklıma gelen o şahane şarkıyı kendimce mırıldanmak geliyor içimden: “Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli...’’ “Siz’siz saadet neymiş, tattırın da bilelim, gözümüzde yaşları Necip ile silelim.” Âmin

Cumartesi, Ocak 16, 2010

Boyalı kartalhaber.com


Kongre zamanı herkes takımını seçerken biz halen beşiktaşklı kalmak isterken içimizdeki kötüleride ayıklamak gerekir diye düşünüyorum. Gazetelerde hep beşiktaşkımıza yeterince yer ayırmamaları sonucu internet ortamı kendi beşiktaşkını yarattı. Artık gazeteler okunmaz forumsuz ,blogsuz günler geçmez olmuştu. Sonra bunlar arasında da siyahı seçenler beyazı seçenler oldu.Bizde herkese saygı duyarak blog camiasında takip etmeye başladık. Biz herzaman dünyanın değiştiği savunduk ama bazıları hem dünyanın değiştiğini hemde döndüğünü savundu. Ve beşiktaşkımızda dönmeler arttı.

Bunlardan biri de kartalhaber.com

Siteyi takip edenler bilir nası demiören eleştirisi yapıldığını şimdi ise yoğun bir demirören sevgisi. insan sölemeden geçemiyor bu sevgi ahhh bu ne ızdırap zavalı kalbim ne kadar harap ...

Bu ülke hep rengini boyayanlardan çekti.

Evet kaça kendinizi boyadınız bizde merak ediyoruz...

Pazartesi, Ocak 11, 2010

Benim hala umudum var


Forzanın ekşibeşiktaşın ve bizim anlaştığımız ortak başkan adayımız seçimde aday bile değil. Ya Çarşımızdaki a değişip sonuna kp gelecek yada tüpe zam yola devam denecek. İkiside çözüm bence ikiside çözüm değil bir labirent Yine beşiktaşım bi yerlerinden çekiştiriliyor kim daha fazla çekerse onun elinde kalacak ya bizim elimizde kalan beşiktaşa ne olacak her seferinde daha azalan çoçuklarımıza anlatacağımız bizim elimizde kalana gerçekten ne olacak ona...
Hafta içinde tek umudumuz olan İ.Altınsayın aday olmayacağı kara haberiyle başladık.Daha sonra Alen'in başkanlık üzerine beyaz hayal yazısını okuduk.Gerçekten böle giderse çoçuklarımıza anlatacağımız çok sey kalmıcak her 2 başkan adayıda bizi temizlicek.. o zaman şimdi görevden kaçanlar asıl bizim anarşist ruhumuza kelepçe vuracak..


Yarın Pazartesi sabah trafik ve iş bekliyor yine pazartesi sendormu herkese kolay gelsin






Cuma, Ocak 08, 2010

Uysal adamdır Necip be Mustafa


24 Ocak 1991′de Bakırköy’de doğdu. Babası belediyede şoför olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. Annesi ise ev hanımı. Klasik bir Türk ailesi

Ailesi ile birlikte Bayrampaşa’da yaşıyordu Ve bayrampaşadan fulyaya o zahmetli yolu kartal olmak için çekiyordu. Arnavut inadı var biraz aslen arnavut zaten Balkanlarda kalan son Osmanlı.

Genelde tüm futbolcular basit bi eğitim gösteriş ve vatan duygularrından olsa gerek kısa dönem askerlik için BESYO okurken O bahçeşehir üniversitesinde Büro Yönetimi okuyor.

Aile yapısına bakıldığında ne şimdi batuhan ne de sonra sergen olacak okul tercihine bakarsak da metin ali feyyaz olacak gibi. En azından maç sonlarında klişeleri dinlemek yerine maç analizi dinleyebileceğiz herhalde.

En son twente maçında necip uysal hakında son tespitlerimi yaptım bu çoçuk ne s.özkan gibi sağa sola çalım atıp 10 yaşındaki gibi kaleye vuracak ne de kaleci korcan gibi fundemental hataları yapacak..oyunu dikine oynayan oynamakta korkmayan bir oyuncu o bizim kaptanımız olacak gerek eğitimiyle gerek futboluyla gerek kalbiyle

En büyük korkum garantici mustafanın bu çoçuğun oyununu yeterli görmemesi Mustafanın büyük hayalere giderken büyük hayal kuranları yanına almaması kehanetlerinde necip gol atar dememesi. Gel mustafa bırak garantiyi uysal ol aç bu çoçuğun önünü yoksa sana çok isyan edesim var sene sonu

Perşembe, Ocak 07, 2010

Uygun Adım Marş


Beşiktaş’ın da Liverpool’a 8-0 yenildiği maçları hatırlatan Uygun, “Evet biz 5 yeriz, 7 yeriz ama 6 yemeyiz. Belki 7 yeriz, 9 yeriz ama 8 yemeyiz” dediğinde lafı yemiş sineye bi çizik atmıştık. Ne zamandır yazmak istiyorum ama doğru zaman mı hatırlatmak doğru mu karar veremezken içime uhde olan bu konunun yazmak için 3 ay bekledim ve artık dayanamdım 3 aydır adı sanı okunmayan tarihte herkesi küme düşürmesine rağmen Y.Vural iş bulurken B.uygunun Uygun adım marşla evine dönmesi derin ohhlarımı hatırtlatı. Bu arada şike maçlarında Fenersivaspor maçlarının tüm avrupa basınında geçerken bizim kalemi cüzdanından çıkartan basının yazmaması da ilginç anekdottu.Tüm İstanbul itfayesi birleşse söndüremeyeceği yangını Azizenin eteğinin rüzgarı söndürmeye yetmişti. Ayrıca ankaragücü ankaraspor denklemini çözen federasyonun fenersivaspor niye ayrım yaptığına anlamdım bence ikiside aynı mesele
Neyse biz uygun adıma devam edelim evet hoca büyük laf et ama büyük lokma yeme demişler ama kime neyse sende bir avuç fındık yersin artık
Unutma bizim bir Allahımız Birde Beşiktaşımız var

Pazar, Ocak 03, 2010

Hayran olmak bize haram

İbrahim Altınsay

Birkaç hafta önce Fulham-Bolton maçını Craven Cottage’de izledim. Maç çıkışı tanıdık bir yüzle karşılaştım. “Sizin burada olacağınızı tahmin etmiştim ama karşılaşmayı beklemiyordum” dedi bu arkadaş. Sonra hatırladım; Banu ile Bağış’ın NTV’deki programına katılanlardan biriydi bu futbolsever.Küreselleşme böyle bir şey. Taa uzaklarda bir statta karşılaştığınız insanın aslında her hafta sizin evinize konuk olan biri olduğunu hatırlıyorsunuz.Sadece televizyon, internet ve seyahat kolaylığı yüzünden iç içe geçmiyor dünyalar. Sermaye küreye yayılınca işgücü de ters yönde yayılıyor. Kültürler birbirinin içine geçiyor, çatışıyor, dönüşüyor. Koskoca bir kültür kazanı oluyor dünya. Dünya dönüyor ve biz de onun üzerinde yaşama mücadelesi veriyoruz. Her gün hayatımızı yeniden üretme mücadelesini veriyoruz.‘Ülkem’ dediğim şey de öyle. Tarihiyle, kültürleriyle benim yaşamını oluşturan şeylerin içinde kaynadığı bir kap olarak ilgilendiriyor beni. Yoksa ‘kutsallık, mutsallık’ palavra. Üzerinde yaşayanlardan daha kutsal bir toprak parçası olur mu? ‘Düzayak, beyaz badanalı bir ülke’, üzerinde yaşayanların mutsuzluğu üzerine kurulur mu?Dünya dönüyor ve ben daha çok ayağımı Türkiye topraklarına basıyorum. Tek fark bu. Ülke fark etmeksizin herhangi bir sorun benim sorunum. Ama bu ülkenin bir sorunu, herkesten önce benim sorunum.Böyle olunca yabancı olana, ‘hayranlık ya da düşmanlık’ ikilemi içinden bakmıyorum.Hem içinde hem dışındayımBu girizgahi şunun için yaptım. Birtanya’nın Independent gazetesinde bir yazar, “İnönü’de 132 desibellik ses çıkıyor, ölmeden önce orada maç izleyin” dediği zaman sevindirik olmaya gerek yok. Bir İngiliz futbolsever için turistik bir anlamı var sadece bunun.Ben yatılı okul harçlığımın yettiği günden beri, yaklaşın bir 30 yıl Kapalı’da maç izledim. Yani ölmeden önce sayısız defa yaptım bu işi. Şimdi seyirci ve tribün üzerine ahkâm kesenlerin hiçbirini görmedim orada. Son beş yıldır Yeni Açık’tayım.Bir yabancı, ya da bir iktidar parçası elde edince, diyelim yönetici olunca, o stadı ve tribünü fark eden bir ‘yerli yabancı’, Kapalı’ya bakınca desibel gibi teknik bir ölçümü görebilir. Ama ben Yeni Açık’tan oraya bakınca hayatımı görüyorum. Sevinçleri, üzüntüleri, kümede kalma ve şampiyonluk maçlarını, kucaklaşmaları ve tartışmaları görüyorum. Ülkede savaş ve çatışma çığırtkanlığı kol gezerken Diyarbakır maçında o tribünlerden esen barış ve bir arada yaşama rüzgârını görüyorum. Bunların yanında o tribünde işlenen cinayeti, o tribünde taraftar üzerine saldırtılan zavallıları, yönetimlerin kışkırttığı iktidar kavgasını da görüyorum.Independent yazarı ile Radikal yazarı olarak benim farkım işte burada. Hayranlık budalasıyımŞimdi tersten bakalım. Biliyorsunuz, Spormax’de hasbelkader Premier Lig maçlarını yorumluyorum. “Yabancıların her şeyine hayran, bizim her şeyimize düşman” diyenler var.Bakın bu biraz farklı işte.Evet, ne yapayım, bu oyunu seviyorum. Oyun kesilmediğinde, az faul düdüğü çalındığında, futbol ufkumun sınırları zorlandığında, gencecik bir oyuncu sahne aldığında gözüm gönlüm şenleniyor. Bu oyuna olumlu, yapıcı, yaratıcı, saygılı yaklaşan her şeye hayranım. Tersine olan her şeye, Çarşı’nın deyişini ödünç alırsam, karşıyım. “Üzerime vazife değil” demeden. Çünkü bu oyunu seviyorsam Premier Lig’in derdi benim de derdim.Türkiye Süper Ligi’nde yorum yapsam nelere hayran olduğumu görecekler.“Son 15 dakikada hakemin kararları doğal olarak bizim aleyhimizeydi, çünkü biz o dilimde kötü oynayan taraftık” diyen Rijkaard’a hayranım. “Ön libero ne demek ki? Sarp ileri geri oynadı, gol attı, gol çıkardı” diyen Rijkaard’ın, takımına atak iştahı aşılayan futbol anlayışına hayranım...Sıkıştığı zaman Mustafa Denizli’nin ürettiği inanılmaz çözümlere hayranım... Kayseri’de bize sezonun en seyredilesi maçını hediye eden Ertuğrul Sağlam ve Tolunay Kafkas’ın takım oyunu arayışına hayranım... Şenol Güneş’in sakin ama iddialı haline hayranım. Bir de “Pazartesi hocaları asla maç kaybetmez” diyen Muhsin Ertuğral’a.Alex’in sınırlı bir alanda bile olsa yaratıcılığına, Santos’un su gibi oyununa, Güiza’nın arayışlarına, Özer’in çıkışına, Arda’nın ve Keita’nın sololarına, Topal ve Sarp’ın akıllı mücadelesine, Ernst’in inadına, Ekrem’in çalışkanlığına, Bobo’nun vuruşlarına hayranım. Daha birçok futbolcuya da... Saymak için bütün maçları yeniden izlemek gerek.Ulemanın onlara yüklenerek kendi iktidarsızlığını tatmin etmeye çalıştığı ‘hakem asmaca’ oyununda, futbolu kesmeden, bozmadan oynatmaya çalışan hakemlere hayranım.Çetin yaşam koşullarında ekmeğinden arttırdığı parayla biletini alarak maça giden futbolsevere hayranım. İnternette, fanzinlerde, sohbetlerde futbol aşkını derinleştiren, bu oyuna olumlu yönde kafa yoran taraftara hayranım. Bilet fiyatlarına direnen Fenerbahçelilere ve karşı tavırlarından vazgeçmeyen Beşiktaş tribünlerine de.Düşmanım çünkü hayranımHayranlık nerde durduğunuza, nereden baktığınıza bağlı... Oyunun sürmesine hayransanız, oynanmasından zevk alıyorsanız oyunun sık sık kesilmesine ve oyunun durduğu anların saatlerce tartışılmasına karşısınız elinizde olmadan... Ankaraspor’un bir utanç belgesi olarak ‘0’ puanla dibinde durduğu bir lige karşısınız.Erzurumspor gibi takımlar açlık sınırında oynarken, kulüplerin şeffaf bir yapıya kavuşmasını sağlayacaklarına, futbolu kamu kasasından sadaka ve ulufe ile yöneten muktedirlere karşısınız... Şike olaylarının üzerine gitmeyen sonra da Bochum Savcılığı’ndan bilgi dilenen, eyyamcılığı tarz haline getirmiş Federasyon’a karşısınız. Ülkede örgütlü sahtekârlık suçken, şike olaylarını “mevzuat yok” diye geçiştiren pişkinliğe karşısınız... Tribün olaylarının faillerini bulacaklarına, toptan seyirciyi cezalandıran ‘seyircisevmez’ anlayışa karşısınız. İkide bir “kulübümün haklarını savunacağım” diye tehdit savuran birinin başında olduğu Kulüpler Birliği’ne, kendi takımı olunca her şeyi mubah gören ve kulübün kaynaklarını har vurup harman savuran yönetimlere, sahada yatıp rakibine kart aldırmaya ya da zaman çalmaya çalışan futbolcuya, her şeye düdük çalmayı iyi maç yönetmek sayan hakeme karşısınız. Bakın maçlar durdu bunlar ne kadar mutlu... Siz futbolseverlere huzurlu bir yılbaşı dilerim. Yeni yılda hayran olduklarımızı daha güçlü savunmak, karşı olduklarımızla daha güçlü mücadele etmek için.
SPOT IŞIĞI2016 ERZURUM’DAN GEÇER
Sezon başından beri paralarını alamayan Erzurumsporlu futbolcular son maçta, üzerinde ‘Bizden Bu Kadar’ diyen siyah bir pankart açtılar. Hepsine helal olsun. Emeklerinin, işlerinin namusu için çok haklı bir tepki. Sadece futbolun değil, emeğin tarihinde de onurlu yerlerini aldılar.Utanması gerekenler bakalım ne yapacak? Takımların eline militarist ve buyurgan pankartlar tutuşturulmasına ses çıkarmayan Federasyon bu pankart için ceza kesecek mi? Futbolu yönetenler, direnişçi sporcuların yollanması koşuluyla kamu bütçesinden sadaka verecek mi Erzurumspor’a.
Tam da Türkiye’nin 2016 Avrupa Şampiyonası’na talip olduğu bir dönemde Erzurumsporlu futbolcularının eylemi daha bir anlamlı oldu.Yok neden şu şehir alınmamış, yok neden içi kaval, dışı şeşane, zemini rezalet Saracoğlu’na maç verilmemiş? UEFA’da eyyamcı meyyamcı ama yine de bazı kriterleri var. İstediğiniz kadar göstermelik stat yapın, asıl mesele şu: Futbolcularının ‘Bizden Bu Kadar’ pankartı açtığı bir ülke Avrupa Şampiyonası’na talip olamaz. Olursa ayıp olur.Ha oldunuz, çuvalla para harcayacağınıza ‘Bizden Bu Kadar’ pankartını amblem yapın o zaman.